top of page

SUYU ISINANLARDA BUGÜN: SIRA HANGİMİZDE?

  • Yazarın fotoğrafı: Kerem Can Terzi
    Kerem Can Terzi
  • 22 Haz
  • 2 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 26 Haz

ree

Fatih Altaylı, kırk üç yıllık meslek hayatında birçok iktidarı eleştirmiş, gazeteciliği zaman zaman sert dille ama daima açık yürekle yapmış bir isim. Dün, YouTube yayınındaki konuşması gerekçe gösterilerek gözaltına alındı. Ancak mesele ne söylendiğinden çok, nasıl sunulduğuydu. Kırpılmış bir video parçası, bağlamından koparılmış bir cümle ve hemen ardından gelen hedef gösterme: Cumhurbaşkanı Başdanışmanı'nın "suyun ısındı" paylaşımının üzerinden henüz saatler geçmişken polis kapıdaydı.


Bu tablo, tek başına Altaylı’ya değil, gazeteciliğe, ifade özgürlüğüne ve hatta kamusal hafızaya yönelik bir tehdittir. Zira konuşulan, tarihi bir gerçektir: Osmanlı'da hoşnut olunmayan padişahlar devrilmiştir. Bunu söylemek ne tehdit ne tahriktir. Ama eğer iktidar kendini tarihle kıyaslamaktan bile tedirgin oluyorsa, burada tehdit altında olan bir kişi değil, rejimin meşruiyet duygusudur.


Altaylı’nın gözaltına alınması, bireysel değil sistematik bir sorunun işaretidir. Zira son dönemde sadece gazeteciler değil; Cumhurbaşkanı adayımız Ekrem İmamoğlu, seçilmiş belediye başkanlarımız, gençlerimiz, sosyal medya üzerinden fikir beyan eden yurttaşlarımız da bir bir yargı sopasıyla tanıştırılıyor. Belediyelere kayyum atanıyor ya da belediye meclisindeki birkaç ondan oluşan oyla, halkın iradesi boğuluyor. Barışçıl protestolara katılan gençler "örgüt propagandası"ndan tutuklanıyor, sosyal medya paylaşımı yapanlar sabaha karşı evlerinden alınıyor.


Bu sürecin temelinde yatan ise çok daha derin bir korkudur: Eleştirinin meşrulaşmasından duyulan korku. İktidar, sesini yükselteni susturmakla kalmıyor; kalanları da susturmak istiyor. Altaylı’ya yöneltilen tehdit suçlamasıyla, bir gazetecinin kelimesinden suikast çıkarılabiliyorsa, burada hukuk değil, paranoya hüküm sürüyor demektir. Hukukun ruhu değil, öfke refleksi çalışıyor.


Adalet, tahammül üzerine inşa edilir. Siyasetçiye, gazeteciye, öğrenciye, yurttaşa tahammül edemeyen bir düzenin adı hukuk devleti olamaz. Ve bu sadece bugünün değil, yarının da krizidir. Çünkü bugün Altaylı’yı susturmak isteyenler, yarın bir başkasına; öbür gün belki sıradan bir vatandaşın cümlesine aynı cezayı reva görecektir.


Bugün konuşmak, sadece bir gazeteciye sahip çıkmak değil; halkın iradesine, fikir özgürlüğüne ve sağduyuya sahip çıkmaktır. Sessizlik, yalnızca iktidarın işini kolaylaştırır. Susanların çoğaldığı bir yerde, susturulanlar yalnız kalmaz—herkes bir gün sıranın kendisine geleceğini bilir.

 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page